Anlatılan, kimin hikayesidir?
Gazze’den İsrail’e yönelik başlatılan El Aksa Tufanı operasyonu, dünya kamuoyunda yarattığı tartışma ve kafa karışıklığının ötesinde ideolojik mücadelenin önemini ve etkisini bir kez daha göstermiştir.
İsrail güçlerinin Gazze ve Batı Şeria’daki katliamları devam ederken burjuva medyası eliyle İsrail lehine yürütülen propaganda savaşları, özellikle El-Ehli Baptist Hastanesine gerçekleştirilen roket saldırısının ardından bambaşka bir boyuta ulaşmıştır. Demokrasinin ve özgürlüklerin örnek ülkesi olarak gösterilen Almanya, İsrail taraftarlığı söz konusu olunca medyanın ve siyasetin gücünü kötüye kullanma konusunda ne kadar ileriye gidebileceğini, ortaya koyduğu uygulamalarla tüm dünyaya en hafif tabirle ibret verici bir biçimde göstermiştir.
İsrail, Almanya’da da İsrail’de olduğundan daha güçlüdür.
Apar topar İsrail’e gidip sadakat yemini eden Batılı liderler arasında birinci gelmeyi başaran Alman şansölye Olaf Scholz’un daha havaalanında sergilediği ve cumhurbaşkanı Steinmeier’in aylar önce Ukrayna’da gösterdiği sığınakta saklanma performansını aratmayacak mizanseni ile, Almanya’da düzen medyası algı operasyonunda yeni bir aşamaya geçti. Çıraklığını Yugoslavya ve Irak’ta yapmış, yakın geçmişte Suriye ve Ukrayna’da rüştünü ispatlamış propaganda makinesinin iyi yağlanmış dişlileri hiç zaman kaybetmeden dönmeye başladı. Geçtiğimiz iki haftaya baktığımızda bunun sebep olduğu vurdumduymaz sessizliği gözlemleyebiliyoruz. Batının sermaye temsilcileri ve onların kapı kulları İsrail’in işlediği suçları aklamaya yemin etmiş bir vaziyette tek yürek oldu.
Filistin konusunda Alman düzen siyasetinde sergilenen ikiyüzlü tutum insanlık adına utanç vericidir.
Alman hükümeti ve Almanya’daki burjuva medyası, Filistin-İsrail savaşını tüm tarihsel bağlamından koparmaya ve Alman kamuoyunda bambaşka ve tek taraflı bir gerçeklik algısı oluşturmaya çalışmakta, bunun başarılamadığı oranda baskı ve güç aygıtlarını devreye sokmaktan da geri durmamaktadır. Özellikle „ithal antisemitizm“ ve „Almanya’da terörün yüceltilmesini durdurmak” gibi söylemlerle Hamas üzerinden Filistin halkına yönelik nefret ve kışkırtma körüklenirken, “İsrail’e karşı tarihsel sorumluluk gereği antisemitizmle kararlılıkla mücadele” türü argümanlarla İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’da işlenen insanlık ve savaş suçlarını kamuoyu ve tarih nezdinde aklamak gibi bir uyanıklıkla kamuoyu vicdanı manipüle edilmek isteniyor. Yüzleşme adı altında çeşitli maskaralıklarla Nazi Almanya’sından devralınan miras, Federal Almanya maskesinin arkasında gizlenmeye, başta Sovyet halkı olmak üzere, katledilen insanlara karşı sorumluluk unutturulmaya çalışılıyor.
“Hamas destekçileri” denilerek, Filistin davasını sahiplenen kesimler köşeye sıkıştırılırken, „İsrail karşıtı“ ve „antisemitik“ olarak karalanan Filistin dayanışma gösterilerine yönelik son yasaklarla ve Filistinli örgütlerin sınır dışı edilmesi gibi yaptırımlarla meselenin özü konusunda kamuoyunun aydınlatılması da önlenmek isteniyor.
Almanya’da kamuoyu için oldukça hassas bir başlık olan Antisemitizmin, Filistin’le dayanışma gösteren herkesi baskılamaya yarayan bir silah olarak kullanılmasına, insanların keyfi bir biçimde “Yahudi düşmanı” olarak yaftalanmasına boyun eğmeyeceğiz.
Emperyalizm ile faşizm arasındaki ilişkinin karşılıklı faydaya dayandığını ve düzen siyasetinin tüm dünyada olduğu gibi Almanya’da da emperyalizme ve sermayeye hizmet eden aktörlerden oluştuğunu biliyoruz. Emekçileri zerre kadar önemsemediklerini biliyoruz. Ancak, emekçi halkın rızası olmadan kirli oyunlarını oynayamayacaklarını ve adım atamayacaklarını da en az onlar kadar biliyoruz. Bu düzenin, emekçi halkı çürütmesine izin vermeyeceğiz ve uluslararası dayanışmamızı Almanya’da da güçlendireceğiz.
Öyleyse yanıt verelim:
Anlatılan, bu kez emekçilerin hikayesi değildir. Yalandan ibarettir.
Türkiye Komünist Partisi Almanya Örgütü
23.10.2023